Zamanın Durduğu Bir Yerde Ortaköy-47
“Bu Ortaköy canlı, haraketli, parıltılı bir köydü… Bu kadar Ermeniyi, Yahudiyi, Rumu, Kıptiyi, bir arada görmüşlüğün yoktu bir, insanlar bu kadar iç içe, burun buruna yaşamıyordu Arnavutköy’de, iki! Havası, suyu, hadi çekinme söyle Mâlik, atmosferi, ‘ambiance’ı başkaydı Ortaköy’ün… Yenikapı’da çanlar çalınır, deniz kenarında yarı bele kadar suya batıp kilimler, halılar yıkanır, Lânga bostanlarında şarkılar, türkülerle marullar yenir, ramazanlar, bayramlar ‘biz de varız’ diyerek ağırlıklarını adamakıllı koyarlardı. Bayramlık giysileriyle çocukları gezdiren süslü at arabaları, atlı karıncalar, kayık salıncaklar, balonlar, ramazan davulcuları Arnavutköy’de, Ortaköy’de var mıydı? Arnavutköy, sözüm ona, ne kadar bir İngiliz kasabası misali suskun ve içe kapalı ise Ortaköy inadına o kadar hareketli, gürültülü, dışa dönük bir İtalyan, bir İspanyol kasabasıydı. Kıptiler dışında –yok yok, onlar da içinde– hemen herkes handiyse birbirini tanırdı.” (s.28)
İşte bakışlarım o tanıdık yüzlerin arayışında…