Kuran’ın Öğrettiği Dualar (Cep Boy)
İnsanın, Yaratıcı ile ilişkisi, ibadet vasıtasıyla oluyor. İbadetin özü, daha açık bir deyimle bütün ibadetlerin hedefi, duadır. Mevlâna’nın eşsiz deyişiyle, ilim izi takip eder, din kokuyu alır. Cenâb-ı Hak somut bir “şey” değildir ki, O’nun niteliklerini tespit ederek “bilimsel” bir zevk alıp yetinelim. Bununla beraber O, varlık ve insanla yüzyüze, içeçe, kucak kucağıdır. “Biz, insana şahdamarından daha yakınız” (Kaf, 16) diyen O’dur. “Aralarında fısıldaşan üç kişinin dördüncüsü, beş kişinin altıncısı O’dur.” (Mücâdele, 7).
Görüldüğü gibi, dua faaliyetinde insana bir cevap verilmektedir. Bu, İkbal’in de işâret ettiği gibi, bir şuurlu ego (benlik) ile yüz yüze olduğumuzun açık delilidir. Daha da ilerisi, yüksek ruhların dua faaliyetinde insandan daha da ilerisi, yüksek ruhların dua faaliyetinde insandan Allah’a ve Allah’tan da insana bir yöneliş vardır. Kur’an, Yaratıcı’nın dilinden: “Beni anın, ben de sizi anayım” (Bakara, 152) derken bu gerçeğe dikkat çekiyor.
Dua bir birlik, kaynaşma, halidir. Onu rastgele “istemek”ten, başvurudan ayırmak lazımdır. Bununla birlikte alelâde istekler yığınından ibarete dualar yok değildir. Ancak onlar kelimenin sadece lügat anlamıyla duadır.