Aliço’nun Son Güreşleri
Aliço’yu tarife hacet yoktur. Bu müstesna yaratılmış adamın her tarafı pehlivandı. Hele kalçaları, oylukları, baldırları efsane olan bir Herkül kadar kuvvetli ve adaleli idi. Aliço, elli altı yaşına geldiği halde daha hâlâ göbek salmamıştı. Çakı gibi gergin ve adaleli bir karnı vardı.
Aliço’dan yirmi altı sene zarfında başpehlivanlığı almak için meydana çıkıp uğraşanların adedi sayısızdır. Ve bu pehlivanların her biri, birer Aliço gibidir. Bir Kel Memiş, bir Yakacıklı Kel Hasan, bir Şahinzade Molla Mehmet, bir Yörük Ali, bir Karagöz Ali, bir Çatalcalı Osman, bir Filibeli Kara Ahmet, bir Koca Yusuf, bir Katrancı, bir Adalı Halil ilah… Bunlar, birer Türk devidir. Yüz yirmiden aşağı okkası olmayan adamlardır. Yalnız Yörük Ali hafif adamdır. Arnavutoğlu ayarındadır. İşte bu devlerin arasında Katrancı’yı, devlerin devi olarak sayabiliriz. Filibeli Kara Ahmet, Katrancı’dan biraz hafifçedir. Bu devler, hep Aliço’nun elinden geçmiştir. Ve hepsi de onu mağlup edip sahneye ve meydana hâkim olmak hırsıyla malûl bulunuyorlardı.
Aliço, bütün bu ihtiraslara, bütün bu şöhretlere, bütün bu babayiğitlere tam yirmi altı sene cevap verdi. Onlara meydanı vermedi. Onlar da meydana sahip olamadılar. Aliço, yazmakla tükenir bir mevcudiyet değildir. İleri giderim ve yazarım ki, Aliço’nun menâkıbı binlerce sayfa tutar. Hatta Aliço’nun menâkıbı orta halli bir devlet tarihinden yüksek zaferlere mâliktir. Bu fikrimi okuyucularım ne Aliço’ya olan meclûbiyetime ve ne de Türklüğümün bana verdiği ideale atfetmemelidir. Aliço, her vakit dediğim gibi başlı başına bir âlemdir. Heykeli dikilip Türk gençliğine spor timsali verilebilecek bir Türk babayiğididir.
M.SAMİ KARAYEL