Cezbe
Hicret eder gözler, şu ezan arşı delip geçer; lakin kalbin ferah bulmaz. Neler kurban vermedin ki aşk dehaletine ulaşabilmek için, ulaşabildin mi? Bu içindeki ihtiyar ses susmak bilmez bir türlü. Bir türlü dedimse, bin bir türlü. Öylece bekler durur asıl yerinde. An geldi kılıçtan keskin oldun. An geldi kılıç geçmez taş. Ne keskinliğin ne de sertliğinden fayda buldun. Haydi artık, aşk miğferini tak, aşk pusatını kuşan, aşk atına bin, yürür isen yollar aşk ülkesine revan…
Ne baş vermek bir işe yarar uğruna yola düşülen bu aşk için; ne de şu biçare yazıcının sönük, ürkek ve ışıksız harfleri. Yoksa “lâ” demeye dilin varmıyor mu? Daha yolun başında sayılırsın. “Lâ” demezsen, bil ki bu kadehte haramsın ve nereye baksam namahrem. “Lâ” demedikçe sen ab-ı hayat sunulsa bile, sonunda yine Cennet’ten kovulacaksın.” Lâ” de ki, bu sahrayı geçip de “illâ”ya bir yol bulasın.