Cinselliği Kuramlaştırmak
Sosyoloji, dönüşümlü olarak kendi çalışmasının nesnesiyle yani toplumla yakın ilişki içindedir. 21. yüzyılın sonlarındaki ani ve büyük toplumsal değişimin ardından, kuramsal referans çerçevemizin, kültürdeki, ekonomideki ve toplumdaki yeni düzenlemeler için uygun olup olmadığı ile ilgili kapsamlı bir tartışma vardır. Sosyoloji ayrıca, yakın zamandaki kuramsal – örneğin “kültürel dönüm”, postmodernizm, yapı-çözüm, küreselleşme ve kimlik ile ilgili – kaygıların yirmi birinci yüzyıldaki toplumsal süreci yeterince kavrayıp kavrayamadığına ilişkin sorularla yüzleştirilmiştir. Buradaki önemli konu, güncel toplumsal problemler ve kuramlar ile Marx’ın, Durkheim’ın, Weber’in ve Simmel’ın bıraktığı mükemmel miras arasındaki ilişkidir.
Cinselliği Kuramlaştırmak, direkt olarak bu tartışmalar içerisinde konumlandırılmıştır ve cinselliğe ilişkin olarak toplumsalın merkeziyetini belirten, özellikle sosyolojik bir yaklaşımı şekillendirir. Bu maksatla, Jackson ve Scott, kültürel, edebi ve felsefi yaklaşımlar içerisinde yer alan bazı yeni kuramsal trendlerin etkisini dengelemektedir. Buna ek olarak, toplumsal cinsiyetin modern cinsel yaşam biçimlerini kavramak açısından sürmekte olan önemini savunmakta ve modern Batılı toplumlardaki gündelik cinsel yaşamları etkileyen cinselliğin, sosyal oluşumuna ilişkin yönlerinin önemini de vurgulamaktadırlar. Burada cinsellik, yalnızca “seks eylemleriyle” ya da cinsel kimliklerle sınırlandırılmamış, duyguları ve ilişkileri kendimizi tanımlama biçimlerinin yanı sıra, başkalarının da bizi cinsel olarak tanımlayıp tanımlamadıklarını söyleme biçimlerini de kapsamaktadır. Jackson ve Scott, özellikle evrimsel psikolojide biyolojik belirlemeciliğin giderek büyüyen toplumsal etkilerine ve sosyologların cinselliği etkin bir biçimde sorgulamadaki başarısızlıklarına değinmektedir. Cinselliğin, biyolojik olarak belirlenmiş olmadığını öne sürmekte ve onun, insanlık hallerini ya da toplumsal düzeni kurucu bir niteliği olmadığını da eklemektedirler. Popüler bir evrimsel psikoloji olarak yeniden ortaya çıkan sosyo-biyoloji eleştirisi, yakın gelecekte giderek daha önemli hale geleceği kabul edilen bir konu açısından oldukça önemli bir katkıdır.
Ülkemizde bu alanda yayınlanmış ilk kuramsal çalışma olan bu kitap, yazarların, cinselliği toplumsal olarak tartışmaya açık bir alan haline getiren yöntemler üzerine düşünmeyi önermektedir. Nesnelleştirilmiş bir cisimleşme olarak bedenin toplumsallığına yönelik, çok yönlü bir kavrayışı savunmaktadır. Cinsellik açısından bu, bedenleri cinsel nesneler olarak görmek anlamına gelmemekte aksine, bedenlerin, arzuların nesneleri olarak yorumlanabileceğini ve cinselliğe göre davranabileceklerini ifade etmektedir. Bu, bir yandan feminist ve kültürel kuramlarla meşgul olurken, bir yandan da sosyolojik bir yaklaşımın verimliliğini ön plana çıkaran, gündelik yaşamın cinsellikleri üzerine önemli bir kuramlaştırmadır. Ülkemizde bu alanda eksik olan bir alanı kapatmayı hedefleyen bu tartışmanın verimli tartışmaları da beraberinde getirmesini umuyoruz.