Din Sosyolojisine Giriş ya da Meleklere Ağıt
Bebeği artık başucunda durarak bir melek uyutmuyordu, bir melek güldürmüyordu uykusunda, bir melek emzirmiyordu uyurken. Hamile kadını yanında muhafız gibi dikilerek melek korumuyordu. Yolda kalmışlara azizler (evliya) yardım etmiyordu. Her ailenin kendine özel bir meleği yoktu (İbrahim Sadri boşuna demez baba gidince, yuva dağılınca: “Önce melekler gitti anne, önce melekler…”).
Kar tanecikleri yerküreye meleklerle inmiyordu. Anlama melekemiz bunalıma girince bir melek imdada yetişmiyordu artık…
Ve “melek gibi insanlar” dönmemek, döndürülmemek üzere kayboluvermişlerdi.
“Tanrı ile insanlar arasındaki ilişki sazının bamteli (Melek) kopmuş, bütün ahenk bozulmuştur” yani. İnsanın ahengi de…
Meleklerden koparılmasından, ahenginin bozulmasından sonra insan, buz gibi bir Evrende daha da yapayalnız kalmıştır.
Evren artık sadece Kuzey Kutbu’dur… Donmuştur insan, çünkü giysisizdir.
Meleksizdir yani…
Baba meleklerin yokluğuna dayanamaz. Çünkü onların yokluğunun Kendisi’nin yok olacağı anlamına geldiğini herkesten daha iyi bilir. Ve, dilim kurusun, ‘ölür’. Ağzım nasıl vardı şunu demeye: belki de ‘intihar eder’.
Nietzsche’ye sadece bunu ilan etmek kalır. O gün bugün bu ilan Modern dünyanın en ücra köşelerinde bile öylece asılı durmaktadır.