Dolmuşun Öyküsü
Bu kitabın öyküsü bir başka kitapla başladı. Yiğit Gülöksüz arkadaşımız ile birlikte “Gecekondulu, Dolmuşlu, İşportalı Şehir” kitabını yazarken, kentlerimizin belirgin nitelikleri arasında saydığımız gecekondu üzerine pek çok araştırma yapılmış olmasına karşın, dolmuş olgusu üzerine hemen hemen hiçbir araştırma yapılmadığını gördük. Bu konu üstündeki ilgimiz yoğunluk kazandı. Dolmuşlar kentsel yaşantımız içinde önemli bir yer tutuyordu. Dolmuş, toplumumuzda belli bir yaşantıyı ya da kültür biçimini simgeler olmuştu. Bu yaşantı biçimi, biraz “uyanık” olmayı, biraz toplumumuza özgülüğü, biraz da yozlaşmayı içeriyordu. İster karşı çıkalım ister benimseyelim toplumumuzun simgesel bir öğesi haline gelen dolmuş üzerine bilgilerimizin çok az oluşu ilginçti. Dolmuş Kültürü’nün bile “dolmuşla” ne kadar ilişkili olduğu bilinmiyordu.
Bir toplumsal olgunun araştırılmamış olması, bu olgunun bir sorun niteliğinde görülmediğinin bir kanıtı olarak yorumlanabilir. Toplumsal araştırmaların gecekondu üstünde yoğunlaşması, bir rastlantı değildi. Doğuşundan beri bir orta sınıf üyesi olan plancılar, yöneticiler ve toplumbilimcilerce gecekonduya bir sorun olarak bakılmasındandı. Oysa dolmuş çıktığı günde, hemen orta sınıfların yaşantısına girmiş, üstelik o yaşantıyı toplumun öteki katmanlarından ayıran öğelerden biri olmuştu. Böylece, bir sorun niteliğinde görülmeyen, üstünde çıkar kavgaları verilmeyen dolmuş da bir araştırma konusu olmamıştı. Dolmuşun toplumdaki çatışmaların dışında kalması daha ne kadar sürecektir?
Bu kitap, ilk yayınlandığı tarihten bugüne geçen sürede Türkiye’de kent içi yolculuk hizmetleri talebinin karşılanmasında önemli değişiklikler oldu. Bu nedenle, son 39 yılda, Türkiye’de alınan yolun ne olduğunu, bunun kent içi yolculuk hizmetlerinin görülüşüne nasıl yansıdığını ve dolmuş ve minibüslerin kullanışında ne tür değişmeler yaşandığını kitabı okuduğunuzda daha iyi göreceksiniz…