Estetik’in Serüveni & Sanat Felsefesi
Bu çalışma bir serüvenin öyküsünü Batı düşünce geleneği içinde yaşanan sorgulamadan hareketle ele almayı denemiştir. Felsefenin izinde olduğu evrensel gerçeklik olgusu dikkate alınarak konuşulursa, felsefi bir sorun olarak Güzellik tüm varolanlarda kendi varoluşluk yetilerinin serüveninin davetinin ardında yurdu olmayandır. Bir olay olarak iyilik ve güzellik kavrayışı, benimize ve dünyaya bakışımızda tüm güzelliklerin toplamını varedebilen açık imkânlar alanı sunar. Bu imkânlar içinde estetik tecrübe edimi, benin varlığı, eserin varlığı, benin oluş süreci, eserin oluş süreci ve o eseri var eden sanatçının tüm bunlarla olan tekrar ilişkisinde yaşanır. Onu, tek ve ayrı bir alan olarak ele alamayız. O ayrı bir tecrübe alanıdır, ancak tüm diğer alanlarla bağlantılı ilişkisiyle ayrı bir alandır. Estetik tecrübe edimi tek başına bir yerde var olan bir tecrübe etme biçimi değildir. Bu anlamda o, belki dini tecrübeye benzetilebilir. Dini tecrübe her yerde ve her şeyle her an yeniden davetin izindedir; sanat ve onun ürünleri bu davetin biricik görünen ve görenleridir. Bunun için yapılabilecek en öncelikli çaba, aklı sözle buluşturmaktır; buluşma yüz ve gözde güzeli var eder.
Tüm insan tecrübeleri için burada olan varedilmiş etik, estetik ve sanat, öznenin varoluşunda ortaya çıkmayı bekleyen bilgi dikkate alınmadan yaşanabilirliğini yeni olarak sürdüremez. Özne, kendisini nesneleştirmenin ötesinde ayrımlara tabi tutmadan din, bilim, sanat ve politik varolanı kendi özgünlükleri ve bu özgülükleriyle bağlantılılıkları içinde var ederek, Bütündeki kutsallığı duyan tutarlı ve doyurucu insan özellikli gerçek bir hayatı tahayyül edebilir.