Gözün Vicdanı & Kentin Tasarımı ve Toplumsal Yaşam
Çağımızda modern Batı kentinin insanlarla dolu mekanları, ya tüketimi ya da turizmi sahneye koyan yerlerden ibarettir ve kentin böyle bir sahneye indirgenmesi, anlamsızlaştırılması rastlantı değildir. Hıristiyanlık, Batı uygarlığında, öznel ‘iç’ yaşamla fiziksel ‘dış’ yaşam arasındaki ayrıma neden olmuş; içine dönen, bir sığınak arayışına giren insan aradığı bu sığınağın evi de olamayacağını fark edince, bu ayrımı görmezden gelmeyi yeğleyip, ‘nötr’ kentler inşa ederek sorundan adeta kaçmıştır. Kaçışın çözüm olmadığını bile bile bunda ısrar edemeyeceğimize göre, yaşamın bütünlüğünün net bir şekilde görülmesini sağlayacak bir kent tasarımını nasıl gerçekleştirebiliriz? Çağdaş mimarlardan, kent tasarımcılarından, örneğin ‘demokrasiyi teşvik edecek’ ya da ‘cinsel isteğin ahlaki boyutlarının öğretileceği’ mekanlar tasarlamalarını isteyebilir miyiz?