Hani Okulu Sevecektim
Bir sorun olduğu, ortaokulda matematik hocamın sınıfta ayağa kalkmamı ve üç kere “ben geri zekalıyım” dememi istediğinde kafama dank etmişti. İkide bir de sınavla girdiğim okulu hak etmediğimi de eklerdi. 13 yaşındaydım ve matematik hocam ancak birkaç yıl bana tahammül edebilmişti. Çarpım tablosunu ezberleyememiştim. Hiçbir matematik probleminin sonunu doğru bitiremiyordum. Tuttuğum yol doğruydu ama sonuçlar yanlıştı. Çaresizlikten okulun tuvaletine gider ağlardım. Ezbere dayanan hiçbir şeyi beceremiyordum. İstiklal Marşı’nı bile ezberleyememiştim. Müzik hocam kriz geçirirdi. O zamanlar okulda başarılı olmak için iyi ezberlemek gerekirdi. Her yaza 5-6 kırıkla girerdim. Hiçbir yazın tadını çıkaramadım.
Ayrıca okula iki ayrı renk çorapla gelmek, evden çıkıp bir süre sonra nereye gittiğimi hatırlayamamak, kız arkadaşımla randevumu unutmak, eskiden oturduğumuz bir eve girmeye çalışmak ve daha anlatmakla bitmez bir sürü olmayacak davranışlar da cabası.
Birkaç defa okulu bırakmanın kenarından geçtim. Her seferinde, sahip olduğum yeteneklerin altını çizen bir iki hocam, ailemin bana olan inancı, sevgisi ve hayatta yapmak istediğim şeylerin diploma gerektirmesi bu kararı almama engel oldu. Hiç pişman değilim.
Dikkat bozukluğum geçmiş değil. “Hayatta kalabilmenin” yollarını buldum. Yaşamımı, işimi sürdürebilmek için kimsenin fark etmediği bir sürü ritüel oluşturdum. Eksiklerim için kendimi yemiyorum. Yakınlarım, çalışma arkadaşlarım, hatta danışanlarım yaşamımı kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu yüzden çok sıkıntı çektim ve zaman yitirdim. Davranış Bilimleri Enstitüsünü kurduğumda ilk el attığım işlerden biri bu oldu. O zamanlar (1985) daha “dikkat bozukluğu” kavramı bile literatüre tam yerleşmemişti. “Minimal Beyin Hasarı” denirdi. Yıllar içinde, dünyanın herhangi bir yerinde çalışabilecek, uzman bir ekip oluştu. Pek çok uzmanın gelişimine katkıda bulundular. Artık çocuklar bu sorunları bir kader gibi yaşamak zorunda değiller. Olcay’la neredeyse 20 yıldır birlikteyiz. Olcay’ın okulda zaafları olan pek çok çocukla nasıl keyifle çalıştığını, bu çocukların aileleri ve öğretmenleri ile birlikte güçlüklerin üzerinden atlayarak, her çocuğun sahip olduğuna inandıkları güçlü yönleri yeşertmelerini keyifle izliyorum. Çocukluktaki okul problemlerinin nasıl ele alınacağının bilinmesinin, üretken bir yetişkinlik hayatı için ne kadar önemli olduğunu bizzat kendim yaşadım. Bu ki tabın, konuyla ilgili temel ve güncel bilgileri içerdiğini ve okuyanı doğru yönlendirdiğini birinci elden biliyorum ve okulu sevemeyen tüm çocuklara ve yakınlarına öneriyorum.
Emre Konuk, Uzman Psikolog
Davranış Bilimleri Enstitüsü Başkanı