Kaçıklığın Anatomisi & İnsani Değerler Açısından Doğu ve Batı Medeniyetleri
Sultan Murad’ı Sırp Sındığı Muharebesi sonunda bir ricacı çehresiyle yanına sokulan Miloş Kabloviç ismindeki bir Sırp’ın kahpece şehit ettiğini hemen hemen herkes bilmektedir. Belki bilmediğimiz; padişahın ölümü ile nazikleşen ortamda, İslam adaleti Sırp toplumundan intikam almak şöyle dursun, Sırp milletinin Miloş Kabloviç ismine bir kilise inşasını bile hoş görmekle 20. asrın mantığına ve politikasına bile sığmayan bir alicenaplık ve genişlik göstermiştir…
İşte bu Miloş Kabloviç adlı Sırp son günlerde televizyonlardan kamuoyunu gene meşgul etmektedir. Mart ayında Yeni Zelanda da gerçekleşen ve 50 Müslüman’ın ölümüyle sonuçlanan cami saldırılarında kullanılan silahların üstünde adı yazılıdır. Silahı kullanan terörist katil kullandığı silahın üzerine Miloş Kabloviç ismini yazmakla sözde onu yüceltmektedir. Ayrıca polisin olay yerine 40 dakika geç gelmesi ve saldırının Yeni Zelanda da yani eski tabiriyle Anzakların ülkesinde ve Türkiye’de ki gerçekleşmesi beklenen Çanakkale şehitlerini anma toplantılarından önceye rast gelmesi 1930 yıllarda Almanya’da yükselen Nazizm’i hatırlatmaktadır. Nazi Almanya’sını ve Hitlerin oluşturulmasında yalnız Almanlar değil, her batı ülkesi kültürü ve diniyle elinden geldiği kadar katkıda bulunmuş ve kendi yaptıklarını sorgulamamışlardır. Ne zaman bu fikirler bir vücut bulup canavarlaşmış ve kontrolden çıkarak kendilerine de zarar vermiş, ancak o zaman harekete geçmişlerdir. Sonunda Nazi Partisi ve Hitler dolayısıyla da Almanlar bir günah keçisi olarak cezalandırılmışlardır. Aslında bu yarattıkları canavar eğer kendilerine zarar vermemiş olsa idi, muhakkak ki bu belayı yok etmek için savaşmazlardı. Bugün bu hususun en güzel örneği Batı’nın Doğu ve Ortadoğu’daki politikalarıdır.