Mahatma Gandi ve Abdulgaffar Han
Robert Audi’ şiddeti psikolojik, fizyolojik ve mülkiyete karşı sergilenen tutum olarak tanımlar. Şiddetin, olumlu ve olumsuz yönleri bulunmaktadır.
Olumlu örnekler; insanları, altında ezildikleri o ağır yüklerden, kendi giysisinin hafifliğine çağıran ve onları uyaran: “kim eline kılıç alırsa, kılıçla yok edilir”, diyen peygamberler ve bilge şahsiyetlerdir.
Çünkü “dinde zorlama yoktur; muhakkak ki rüşd gayy’dan ayrılmıştır.” (Bakara, 256) Rüşd, yani akilane davranış ile gayy, yani bir insanın kendi edimlerini kendi aklıyla gerçekleştirebilme becerisi kazanmasıyla yakın bir anlama sahiptir. Ama bu, araçsallaştırılmış bir akıl değil, “kalp”le tahkim edilmiş bir akıldır.
Cihad, akilane ve arifane bir bakışla yeniden değerlendirilmelidir.
Cihad; hayatın içerisindeki tüm olumlu çabalarımız anlamına gelmektedir. Hasan Basri, Ömer b. Abdulazizz, Ebu Hanife “temekkün/temkin şartı” ve diğer imamlar mücadelelerinde hep sivil ve barışçıl bir direnme esası gözeterek, iktidar şiddetine karşı hak ve adaleti savunmuşlardı. Şiddetsiz hak mücadelesi, siyasal bir eylemi yıkıcı değil yapıcı bir eylem haline getirmeye özen gösterir.
Gandi, birleşik bir Hindistan’ın bağımsızlaşması ve halkının özgürleştirilmesi düşüncesine karşı Nehru ve Cinnah’ın tavırlarıyla, yani onların iktidar kavgalarıyla da ölümüne kadar mücadelesini sürdürecektir. Gandi yönetimini, Tolstoy’un pasif (barışçı) direnme ve Thoreau’nun “sivil itaatsizlik”ten alır. Bu, Aliya’nın tabiriyle “nefssiz eylemve doğrulukra sebat”tır.
Gandi, Müslüman direnişçi Abdülgaffar Han ile işbirliği ve gönül birliği yaparak, kötülüğe karşı barışçıl bir direnme örnekliği koyar. Gandi’nin yöntemi, İsa (as)’nın kötülüğe karşı iyilikle cevap verme tavsiyesinin bir uygulamasıdır. Bu kitap iki kahraman, “Mahatma Gandi ve Abdülgaffar Han”ın mücadelesini anlatıyor.