Odysseus Adaları & Bir Akdeniz Yolculuğu
“Her bir köşe taşına dokunmadan gideceksem bu diyardan, gözüm açık kalır.”
Bora Ercan yeniden yolun çağrısına uyuyor, sırt çantasını yüklenip yollara düşüyor, Odysseus’un eve dönüş yolunu takip ederek, ama o yoldan zamansal ve mekânsal sapmalarla… Bir odağı olmakla birlikte sonsuza giden kollarıyla bir parabole benzetiyor izleğini: Odakta “ada” düşüncesi var.
Sırt çantasının üzerinde uyku tulumu ve mat, içinde birincil önemdeki defterleri, hep kaybedip yeniden aldığı diş fırçası, tarak, birkaç tişört, bir fotoğraf makinesi, Girit’ten iki kuşak öncesinden akrabalarının eski püskü bir fotoğrafı, İzmir’de geçen çocukluğunun hatıraları ve Ankara’daki gençliğiyle birlikte Oktay Rifat’ın, Nâzım’ın, Seferis’in, Ece Ayhan’ın, Kavafis’in şiirleri; Durrell’in, Kazancakis’in, Calvino’nun, Evliya Çelebi’nin, Hesiodos’un, Karasu’nun, Tournefort’un, Batur’un kitapları ve elbette İlyada ve Odysseia var.
Okur, sırt çantasının küçük bir kıvrımına gizlenip onunla beraber sadece çok bilinen Girit, Mykonos, Santorini, Midilli, Rodos, Kıbrıs gibi adalara değil, Kefalonya, Korfu, Thasos, İthaka, Meis ve daha birçok küçük büyük adaya, oralardaki köylere, kasabalara, kentlere ve başka denizlere gidiyor.
Yazar bu kitabında bitimsiz bir meditasyon öneriyor: Bir saat boyunca sonsuzu düşünün. Sonra yarım saat. Ardından on beş dakika, yedi buçuk dakika ve böylece devam etsin… Zira sonsuz, sonsuz kere sonsuz düşünülerek öğrenilir.
Odysseus Adaları bitimsiz bir derinlik… Kendinizi ona bırakın…