Öteki Proletarya & De-proletarizasyon ve Mevsimlik Tarım İşçileri
“İşçi kavramının uzağında modern veya yarı köle olarak adlandırılmaya müsait çalışma koşulları ile mevsimlik tarım işçileri durmaktadır. Mülksüzleşerek girdikleri işçi sınıfından çoğunun hayatta kalmak için tek varlıkları olan emek güçlerine el konulmuş olarak, evlerinden olduğu gibi dört başı mamur işçi sınıfından da sürekli göç etmektedirler”
“Sınıfın” kavramsal kapılarından geçemeyenler şeklinde muazzam bir tanım veriyor Sidar Çınar mevsimlik tarım işçileri için ve gündelik deneyimleri de dâhil olmak üzere yeni emek denetim rejimi içindeki yerlerini ustalıkla tespit ediyor; sadece mevsimlik tarım işçilerinin değil, sınıfın tümünün değişen kompozisyonunu anlayabilmek için ipuçları sunuyor.
Mevsimlik tarım işçileri birkaç zamandır gündemde daha çok yer buluyorlar. İlginin önemli bir sebebi kamyon kasalarında seyahat eden mevsimlik tarım işçilerinin geçirdikleri trafik kazalarının trajik görüntüleri ve çadırlarda geçirdikleri aylar boyunca yaşadıkları derin yoksulluk.
Medyaya yansıyan bu görüntülerde anneleri çalışmaya giderken kendi başlarına bırakılmış küçük çocuklar ve geleneksel kıyafetleri içinde açık alanda yemek yapmaya çalışan kadınlar kadraja en çok giren imajlar.
Bu görüntülere bakıldığında ilk anda akla gelen yoksulluk ve çaresizlik; fakat görünüşün arkasında derin bir sömürü ilişkisi yatmaktadır ve önceki kuşaklardan miras insan toprak ilişkisinin yarattığı sonuçlar söz konusudur.
Kitap, kırsal alandaki yapısal dönüşümün bir sonucu olarak Türkiye’de mevsimlik tarım işlerinin kimlere kaldığını ve ortakçılıktan mevsimlik tarım işçiliğine doğru yaşanan dönüşümü bir bütün olarak ele almaya çalışıyor.Gözlerimize sunulan ve duygusal motiflerle zihnimize kayıtlanan imajların arkasındaki gerçek ilişkileri “sınıfsal” bir analize tabi tutuyor; ki zaten sınıf analizinin en önemli işlevi de bu değil midir; öfke ya da üzüntüne bilinci katmak. Sidar Çınar bunu hakkıyla başarıyor.
Neredeyse tamamen mülkiyetlerinden arınmış olarak feodal ilişkilerden “özgürleşen”, büyük toprak sahiplerinin ortakçılarının işçi olma hikâyeleri bazı çalışmalarda ya ihmal edilmiş ya da kavramların sert sınırları içinde açıklanmaya çalışılmıştır. Söz konusu bakış açılarıhikâyenin özünü veya özgünlüğünü ortadan kaldırdığı gibi farklı işçilik deneyimlerinin de görülmesini engellemiştir.
Kitap, “işçiyi” tanımlayan kavramsal sınırlamaları “gevşeterek” mevsimlik tarım işçilerinin işçi olma deneyimlerine odaklanmakta ve sorularınıza cevap olmanın yanında yeni ve doğru sorular sorabilmenin zeminini oluşturmaktadır.