Papatyadan Prenses
Bazı şeyler vardır ki ne konuşarak anlatılır ne de yazarak. Susman gerekir anlatabilmen ve anlaşılabilmen için. Kelimelere küsmek değil bu lakin bazı yangınlar okyanusları döksek bile sönmez ya. Susarsam belki kirlenmemiş olur acılarım. Evet, ben acılarımı bile temiz tutarım; temiz yaşarım.
Eylülde papatyalar görünmez ya yok oldukları için değil görmek istemediğiniz ve bir sıradanlaşmışı yaşadığınız için göremezsiniz. Hissetmek sanıldığı kadar zor değil. Birinin acılarını anlamaya çalışmak, inanın zor değil.
Elinde tuttuğun kitap Eylül’de papatyalar açtıran umutla kaleme alındı. Her kelimesi ciğerimi söken acıyla işlendi satırlara, her sayfasında gözyaşım saklı ve bilirim ki bu ince sızıyı ancak papatya yürekli nadir insanlar fark eder.
Kalıplaşmış önyargı ve nankörlük dolu hayatın sadece beş dakikasını iyilik için kullanın, bencil olmayın! Acı ve zehir arasında fark var ve hiçbir zaman bilemezsiniz kim ne kadar kavruldu, hangi yürek ne kadar dağlandı, hissedemezsiniz. O yüzden yaşadığınız kırgınlıklar için sizi seven insanları paramparça etmeyin. Kırgınlığınızın sebebi ölüm olsa bile onları öldürmeyin, acınıza ortak olmak için size gelenleri kullanıp atacak kadar hissiz olmayın. Acı belki geçer ama enkaz kalıcıdır.
Devamı derin bir sessizlik olan iç dünyama dönmeden önce son olarak şunu eklemek istiyorum: Muhtemelen kendin için en güzel şeyleri yapabileceğin bir dönemde oturup gece yarısı hayatında sana toz zerresi kadar değer vermeyen biri için kelimelerini heba etme; çünkü o yazdıklarının değerini bilecek kadar yürekli olsaydı acında değil yanında olurdu.
Bu kitap kucak dolusu papatyalarla beraber benden tüm umut edenlere gelsin.