Peki ya Mozart? Peki ya Cinayet?
Peki bunun sahasını nerede yapmalıyım hocam? Ve tabii ki nasıl? Ama bunun için kaç tane vakayı çalışmam gerekir ki? Üstelik nereden başlayacağımı ve neye bakmam gerektiğini de bilmiyorum? Kaç vaka, nasıl bir yöntem, nasıl bir çıkarsama? Âlimane bir dile çevirdiğimizde, esasında sosyal bilimlerdeki karmaşık epistemolojik tartışmalara ve elbette ihtilaflara da gönderme yapan ve sadece zanaata yeni girmiş çırakların değil, en mahir ustaların dahi üzerlerinde halen anlaşamadıkları bu sorulara Becker, elinizdeki çalışmasında kendi cevaplarını veriyor; elbette yine olabildiğine sarih düşünerek ve yazarak ve yine her zaman yaptığı gibi tartışmayı pratik bir düzleme çekerek.
Sadece yöntemsel olarak değil, bir araştırma gündemi ve sosyal bilim pratiği olarak da Becker’in bu husustaki tercihi elbette bir sır değil: vaka incelemeleri. Peki nedir bir vaka incelemesi? Örneğin tek bir vakanın derinlemesine tasvirinden hareketle nasıl bir muhakeme yürütülebilir ve buradan da nasıl bir genellemeye gidilebilir? Becker’in beslendiği ve hemhâl olduğu sosyal bilim geleneğinin tüm orijinalliği belki de burada ortaya çıkıyor: Aslında burada söz konusu olan, vakayla düşünmek ve onunla beraber akıl yürütmek; düşüncenin sınırlarını sadece vakanın sınırlarıyla eşlemek değil. O hâlde bu, tekilde (veya vakada), tesis edilmiş bir genelin sıradan bir tezahürünü mü görmek? Hayır, bu da değil. Burada düşünce, bir tekilliği her zaman bir başka tekillik üzerinden kavrıyor; onu, bir perspektif içerisinde konumlandırarak diğeriyle benzerlik veya farklılıkları üzerinden tartışıyor. Ve işte böylece, örneğin bir papaz ile bir psikiyatrın ortak yanı kendini ele veriyor: mahremin defterdarı olmak. …