Postyapısalcılık
Postyapısalcı metodoloji önemli ölçüde özne sorunu etrafında şekillendi. Postyapısalcılar yapısalcı düşünüşün öznenin önemini gizleyen bir anlamlandırma tarzına karşılık geldiği iddiasındaydılar. Yapısalcılığın sunduğu analiz çerçevesi bir dizi ciddi etik ve epistemolojik sorunu beraberinde getiriyordu. Örneğin nesnel süreçlere aşırı şekilde değer verilmesi özneyi değersizleştiriyordu. Ayrıca gerçeği yapı olarak örgütlemek oldukça sorunlu bir uğraştı. Kesinliği elde etmek uğruna yapılanlar oluşu ve çokluğu parçalıyordu. Postyapısalcı yakınma 19. yüzyılın son çeyreğinde formüle edilen Nietzsche felsefesinde kendine yer buldu. Ancak bu tür bir hassasiyetin tam anlamıyla olgunlaşması daha çok 20. yüzyılın ikinci yarısında söz konusu oldu. Foucault, Derrida, Deleuze, Guattari, Lyotard ve Baudrillard gibi düşünürler postmo-dern ve postyapısalcı bir söylem yarattılar. Tabii bu söylem de sorunlara gebedir. Postyapısalcığın nihilizmi aşmaya yönelik çabalara yardımcı mı olduğu, yoksa nesnelliği daha da dağıtarak var oluş krizinin derinleşmesine mi yol açtığı meselesi sorgulanmalıdır. Dahası postyapısal okumadaki aydınlanma karşıtı tavır bu tür bir gerçeklik anlayışının ideolojik sonuçları konusunda derin şüphelere yol açmaktadır. Çünkü aydınlanma karşıtlığı noktasında postyapısalcılar yalnız değildir. Akıldan ve aklın kurduğu yapılardan muhafazakârlar da en az postyapısalcılar kadar rahatsız olmaktadır.