Tangül Akakıncı: Resme Adanmış Bir Ömür / A Life Dedicated to Painting
YEM Yayın’ın, Ressam Tangül Akakıncı’yı, sanata ve resme yaklaşımını, eserlerini sanatsever okuyuculara aktarmak amacıyla hazırlanan yeni kitabı Tangül Akakıncı: Resme Adanmış Bir Ömür / A Life Dedicated to Painting yayımlandı.
“Hep bir biçim kaygısı vardı içimde; renk kaygısı da vardı elbette ama özellikle görmeye alışık olmadığım biçimler yaratmak istiyordum…”
Sanat hayatına 1960’lı yıllarda Devlet Güzel Sanatlar Akademisi bünyesinde Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinde başlamasına karşın, Süleyman Velioğlu ile birlikte 50 yılı aşan bir süre sanat çalışmalarına devam etmiş olan bir ressam Tangül Akakıncı. Akatünvel Sanat Topluluğu kurucuları arasında yer alan, 2021 yılında aramızdan ayrılan Akakıncı, yıllar önce Pelin Özer tarafından kendisiyle yapılan bir söyleşide sanat anlayışını derinlemesine ifade ediyordu:
“Babam saraçtı, eski ustalardan. Çocukluğumda sık sık onun Eminönü, Küçükpazar’daki dükkânına giderdim ve orada at dünyasına ait çeşit çeşit obje görürdüm: Çerkes eyeri, İspanyol eyeri, kırbaçlar, koşumlar, terkiler, üzengiler… Bir çocuk için büyüleyici, merak uyandıran bir at dünyası… Babamın kullandığı kesici aletleri incelerdim. Bir yarım ay düşünün; keski denen saplı bir alet, babam onunla deri keserdi. Çok arkaik, bilmediğim, daha önce hiç görmediğim bir biçim. Deriyi dövmek, inceltmek için de demirden, enteresan bir alet kullanılırdı. İlginçtir, benim için önemli olan hep o aletlerin kendisiydi, onlarla yapılan işlem değil. O güne dek etrafımda bunlara benzer başka alet görmemiştim, daha sonra da görmedim, eğitimimde de o tür şeyler olmadı. Onların hepsini kaydetmişim; bunu sonradan fark ettim, resimlerimde o formlara yakın formlar karşıma çıkınca… Yolculuk böyle başladı. Bilinmeyen hep dikkatimi çekti…
… Kendimi var edebilme sürecimde, hocam Süleyman Velioğlu’nun çağdaş insan varlığı kuramının estetik boyutu benim de sanat anlayışım oldu. Atölyemizin duvarında ‘Burada ölümün elinden bir şeyler kurtarmaya çalışıyoruz’ sözü asılıdır. Bu cümlenin anlamı şu: Gerçek alanda gerçekleşemeyen, bütünselleşmeyi geist alanda yaratarak temin etmektir. Böylece ölümlü olan bizler, ölüme direnme, kalıcı olma eylemini gerçekleştirmekteyiz. İnsan varlığına dayalı olan sanat anlayışımız, insanın sade bilinç ve eylem varlığı olmadığını, bir yaratma varlığı olduğunu savunur. 1970 yılında Hoca ile birlikte kurduğumuz Akatünvel Sanat Topluluğu, özgün estetik anlayışı ve çağdaş insan varlığı anlayışıyla sanat tarihi sürecinde yer alan diğer topluluklardan farklı bir çizgiye sahip. Çağdaş insan varlığı anlayışı, Velioğlu’nun ‘Çağdaş İnsan’ isimli kuramının bir özeti. Kuramın estetik boyutu da topluluğun sanat anlayışını ortaya koyuyor. Velioğlu’na göre çağdaş insan, ‘Biyolojik organizmanın üstüne nerede ve ne zaman özbilinç potansiyeli oturursa, orada ve o yerde insan varlığı yeryüzünde görünüşe çıkar” tanımına dayanıyor…
… Daha çok anıtsal kayaları gözlemledim ve özümsedim. Taş dokusunu verebilmek için çok katmanlı çalışıyorum zaten; hep kazıyarak. Babam kesici aletiyle deriyi keser, döver, örselerdi. Ben baştan beri kat kat çalıştığım boyaları jiletle kazıdım. Babamdan farklı olarak, ben aynı işlemi boyayla yapıyorum. Kat kat çalışıyorum, kazıyorum. Kazıdıktan sonra kompozisyon dahil olmak üzere yeni bir biçim anlayışı geliyor; figüründen tonuna resim dönüşüyor. Sonra tekrar kazıyorum, tekrar çalışıyorum.Jiletten başka alet kullanmadım. Hoca spatülle çalışırdı. Biz hep kâğıda çalışırız. Hoca üstübeçle beyaz tutkalı karıştırır, belli bir kıvama getirir, spatülle beyninde oluşturduğu biçime kâğıtta nasıl yer vereceğini düşünür, o kalın mamayı spatülle döşerdi. Başlardı üstüne renkleri koymaya; renkleri koyduktansonra baktı olmuyor, başlardı kazımaya. Ben spatül kullanmıyorum, boyayı fırçayla koyuyorum. Ama kazımaya başlayınca faraş dolusu boya çıkar, dünyanın belki de en çok boya kullanan ressamları bizleriz. Kat kat çalışıyoruz. Bunlardan üst üste kaç kompozisyon, kaç katman çıkar. Başlarız kazımaya; olmadı, beğenmedik, bozarız. Çalışılır çalışılır, biter ya da bitmez. Bir resim ne kadar sürede biter, bunun hiç ölçüsü olmadı. Üç sene çalıştığımız resimler de oldu. Hocanın ölümünden sonra olabildiğince kendimi korumaya çalıştım. Neden korumaya çalıştım? “Az iyi”den, geçiştirmekten ve güncel olmaktan…”
TANGÜL AKAKINCI: A LIFE DEDICATED TO PAINTING
“… There was always a form of sensitivity that I had. Of course, there was also color sensitivity, but I especially wanted to create forms with which I was unfamiliar…”
Tangül Akakıncı is a painter who began her artistic career in the 1960s at the State Academy of Fine Arts, in the atelier of Bedri Rahmi Eyüboğlu, but she continued to work with Süleyman Velioğlu for more than 50 years. In an interview with Pelin Özer, carried out years ago, Tangül Akakıncı, one of the founders of Akatünvel Art Group who passed away in 2021, expresses her understanding of art in detail in depth.
“My father was a saddler, one of the old masters. When I was a child, I used to go to his shop in Küçükpazar, Eminönü quite often, and every time I saw various objects from the world of horse breeding. Circassian saddles, Spanish saddles, whips, harnesses, pillions, stirrups… A fascinating, intriguing world of horse breeding for a child. I used to examine the sharp objects my father used. Consider a half-moon, which is a tool with a handle known as a chisel. My father used to cut leather with it. It has a very archaic form that I was unfamiliar with and had never seen before. An interesting tool made of iron was used to hammer and refine the leather. Interestingly, it was always the tools themselves that interested to me, not what they were doing with them; by then, I had not seen any other tools like these around me; neither did I see them later, nor have I encountered such things during my education. All of these appear to have been etched on my memory; I realized this later when I noticed in my paintings that the forms I drew resembled those forms… It is the story of how my journey began. The unknown has always piqued my interest…
… In the process of realizing myself, the aesthetic dimension of my master, Süleyman Velioğlu’s theory of contemporary human existence became my understanding of art. The phrase “We are trying to save something out of the hands of death here” hangs on the wall of our atelier. What this sentence means is: To ensure unity, which cannot be realized in the real area, it must be created in the geist area. Thus, we, mortal beings, perform the act of resisting death, of being perpetual. Our understanding of art, which is based on human existence, argues that man is not a simple being of consciousness and action, but a being of creating. Akatünvel Art Group, which I and the Master established together in 1970, has a line diverging from other communities in the progress of art history through its unique aesthetic understanding, as well as an understanding of contemporary human existence. The understanding of contemporary human existence is a summary of Velioğlu’s theory called ‘Contemporary Human’. The aesthetic dimension of the theory also demonstrates the artistic understanding of the community. According to Velioğlu, the contemporary human is based on the definition that “Wherever and whenever the potential of self-consciousness converges with the biological organism itself, human existence appears on earth there and in that place”. This definition also explains the unique understanding…
… I observed and imbibed monumental rocks more. I am already working in multiple layers to give the stone its texture, always through scraping. My father used to cut the leather with sharp objects before hammering and crumpling it. Since the beginning, I scraped the paints that I apply in layers with a razor blade. Unlike my father, I do the same process with paint. I work in layers and I scrape. After scraping, there comes a new sense of form, including the composition; the painting undergoes a transformation from its figure to its tone. Then I scrape again and I work again. I didn’t use any tools other than a razor. Velioğlu used to work with a spatula. We always work on paper. He would mix the white glue with the white lead paint, bring it to a certain consistency, think about how to erect the shape that he created in his mind with the spatula on the paper, and then lay that thick daub with a spatula. He would begin to add colors to it, and if he was not satisfied with the colors, then he would start scraping. I don’t use a spatula. I apply the paint with a brush. But when you start scraping, a dustpan full of paint comes out. We are perhaps the most paint-consuming painters in the world. We work in layers. Many compositions and many layers are coming out. We begin to scrape. If it doesn’t work or we don’t like it, then we paint it again. We work and work. Sometimes we can finish it, and sometimes we can’t. How long does it takes to finish a painting? We have no means of measuring this. There are some paintings that we have worked on for three years…”