Tevhid & Düşünce ve Hayata Yansımaları
Klasik ve en sade ifadesiyle tevhid, “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” ifadesine sağlam bir şekilde inanmak ve tanıklık etmektir. Olumsuz gibi görünen ve bir fikri kısaca özlü bir şekilde söylemenin zirvesini teşkil eden bu ifade, İslam’ın bütünü içinde en büyük ve en zengin manaları ihtiva eder. Bazen bir kültür, bir medeniyet veya bütün bir tarih bir cümleyle ifade edilir. İşte, tevhid kelimesinde anlamını bulan tam da budur. İslam’ın bütün çeşitliliği, zenginliği ve tarihi, kültürü ve öğretisi, hikmeti ve medeniyeti, cümlelerin en kısasında yoğunlaştırılıp özetlenmiştir: La ilahe illallah.
İslami zihin veya akıl, hiçbir şekilde “dini-seküler”, “kutsal-profan”, “kilise-devlet” gibi birbirine zıt kavram çiftlerini tanımaz. İslam’ın din dili Arapçanın kelime hazinesinde, bunların karşılığı olan hiçbir kelime bulunmaz. Bu nedenle, nasıl insan hayatının birinci ilkesi bireyin tekliği ise ve nasıl gerçekliğin birinci ilkesi Allah’ın tekliği ise, İslami bilginin birinci ilkesi de hakikatin tekliğidir. Bu üç birlik, birbirinin tezahürüdür ve asla birbirlerinden ayrılamazlar. Böyle bir birlik, mutlak ve nihai ilkedir.
Bu ümmetin mensupları zihinde veya tasavvurda, niyette veya iradede, tahakkuk veya eylemde olmak üzere üçlü bir uzlaşma oluştururlar. Bu toplum, inananların şeriatın gölgesinde her daim kaim olan devinim içindeki kardeşliğidir. Bu, aklı “ikna etme” işinin hiç bitmediği bir okul, iradenin sürekli disiplin ve eğitime tabi tutulduğu bir saha ve kaderin boynuzlarından yakalanıp tarihin yazıldığı bir arenadır.