Tevhid ve Toplum
İnsan varoluş ve yaratılış gayesinin gereğini yerine getirmek istiyorsa, Allah’ın mülkü olduğunu bilmeli ve bir ‘abd’ bilinciyle davranmalıdır. Eğer ‘abd’ olduğunu unutur veya reddeder de kendisini mülkün sahibi veya ortağı kılmaya kalkışırsa yaratılış gayesini tersine çevirecek sapma başlıyor demektir. Bu sapmanın neticesi ise, sadece dünya hayatı düşünüldüğü zaman, aldanma, yanlışlık, kötülük, zulüm, sömürü, keder, gözyaşı, acı çile, ahlaksızlık, sapıklık ve benzerleridir. Şirk işte böylesi bir sapmadır ve dolayısıyla arızidir, yanlıştır tehlikeli bir gidiştir. Peygamberler ise böylesi tehlikeli bir gidişin önünü kesmek, böylesi yanlış bir sapmayı önlemek ve gerçekleşmiş olanları tekrar güzergâhına oturtmak için gelirler; “Andolsun ki her ümmete Allah’a kulluk edin, tağutlardan kaçının” diye peygamberler göndermişizdir.
Peygamberler, insanların idrakine, duygularına hitap edip, bulundukları yolun yanlışlığını gösterir ve dosdoğru yolu tarif ederler; “İşte benim doğru yolum bu. Ona uyun,(başka)yollara uymayın ki, sizi O’nun yolundan ayırmasın! (Azabından) korunmanız için (Allah) size böyle tavsiye ediyor.”(6/153)
Bunun gereği ise, Tevhid gerçeğini açıklamak ve gereğini göstermektir:
İnsan ile Rabbi olan Allah arasında uyum.
İnsan ile toplum arasında uyum. İnsanın inanç, düşünce ve yaşantısı ile mutlak hakikat ve yaratılış gayesinde uyum.