Kalemden Kelama
“Bir toplumda iki sınıf düzelirse, bütün toplum düzelmiş olur. Bozuldukları vakit bütün toplum da bozulur. Bunlar da âmirler ve âlimlerdir,” sözüyle toplumu ıslah ve ifsat etmede etkin iki dinamik güç kaynağına dikkat çekilmektedir. Toplumun ıslahında âmirlerden sonra ikinci ve en önemli dinamik güç olan âlimler, kimliklerinin gereğini ortaya koydukları zaman ıslah kaynağı olurlar. “İlim adamlığı” vasfı ile bağdaşmayan tavır ve davranışlar ortaya koyduklarında da, fitne ve fesat kaynağı olurlar. Kalemleriyle ve kelamlarıyla toplumu inşa eden âlimler, derece itibariyle de yücedirler. Yüce Allah bu konuda; “Allah, içinizden iman edenleri yüceltir. Bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise kat kat derecelere yükseltir.” (Mücadele: 11) “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer: 9) diye buyurmak suretiyle ilmin ve ilim adamlarının sıradanlıktan uzak olup “yücelik” derecesiyle muttasıf olduklarını ortaya koymaktadır. Kendilerine biçilmiş bu “yüce” rolü yerine getirmeyen, eğen-eğilen, idarecilerin zulmüne sessiz kalan, hatta bir adım daha ileri giderek onların zulmüne çanak tutan, makamlarında mıhlanıp kalabilme uğruna yağdanlık vazifesi üstlenen silik şahsiyetli ilim ehli, “bilgi hamalı” olmaktan öteye gidemez. Ne kendinin ne de toplumun onurunu kurtarabilir. Bunlar olsa olsa, “Firavûnî zulüm düzenlerinin piramitlerine taş taşıyan köleler,” olabilirler.
İşte ilim ehli, kalemleriyle yazdıkları ve kelâmlarıyla ifade ettikleriyle, yaşadıkları sürece örnek olurlar. Söylemleriyle eylemleri örtüşmeyenler, toplumu ıslah değil ifsat ederler. Böylelerine “Başkasına verir talkını, kendisi yutar salkımı,” derler.