Postmodern Çağda Ortodoks Hristiyanlar ve İslamiyet
Hedefimiz, ilk olarak birbirimizi daha iyi anlamak ve bu sayede birbirimizi kabul etmek, sonra da birbirimize saygı duymaktır. Hristiyanlığı anlamak isteyen Müslümanlar ve İslamiyeti anlamak isteyen Hristiyanların bu karşılaşmalarında baskın olması gereken ruh hali tam olarak budur: Ötekine saygı, kendimize saygı ve Tanrı’ya saygı.
Rasyonalite modern hayatın her alanına nüfuz edip el attığı membaı kurutunca, insanlar sığınacak bir liman olarak yine dini buldular karşılarında. Ancak din, bu sefer, modernite öncesinden farklı olarak, bütünlüklü, tutarlı, hayatın her alanını düzenleyen bir kimlikten ziyade, parçalı, başka zeminlerde başka şekiller alan, ideolojilerin rengine boyanan, çelişkili, hatta akışkan bir durum olarak tecrübe edilmeye başlandı. Kendi dini anlayışımızı muhafaza ederken, komşu dinlerle nasıl bir ilişki kuracaktık?
Elinizdeki kitap Ortodoks Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki ilişkileri, iki din arasındaki farklılıkları, onları birbiriyle anmamızı sağlayan benzerlikleri tarihsel zemine oturtarak tartışıyor. Her iki dinin mensuplarının olası bir işbirliğine yahut işbirliği çağrılarına bakışını, bu işbirliği çağrısının altındaki muhtemel sebepleri gerçekçi bir gözle önümüze koyuyor.
Özellikle 11 Eylül saldırısından sonra Müslümanların tamamını suçlayıcı, ayrımcı yaklaşımlara karşı terörün dini olmayacağını ısrarla vurguluyor.
Dinler küreselleşmeye ve teknolojinin getirdiklerine mi karşıdır yoksa bu değişikliklerle gelen yozlaşmaya mı?
Hiçbir şeyin elle tutulamadığı bu postmodern çağda dinlerin birliği devrimci bir kalkışma sağlayabilecek midir?
Dünyanın kocaman bir McDonalds haline gelmesinin önünde dinler durabilecek midir?
Andrew M. Sharp Ortodoks Hristiyanlarla Müslümanların tarihsel alışverişini ve birlikteliklerini ön plana alarak, bu genel sorulara da cevap arıyor.